Kısaltması TSSV olan travma sonrası stres bozuklugu hayatlarının yada güvenliklerinin tehlike altına girdigi bir olayı yaşamış yani bir travma geçirmiş kişilerde ortaya çıkabilen bir hastalıktır.
Travma denilince ilk aklınıza gelen örnek bir savaşta görev almış olan askerin yaşadıgı travma olabilir. Halbuki her insanın başına gelme ihtimali olan doğal afetler, trafik kazaları gibi travmatik olaylar TSSV'ye yol açabilir. Bahsi geçen travmatik olay yada ciddi tehlikeye maruz kalındığında vücudunuz iki tepkiden birini verir. Ya tehlikeye karşı savaşmaya hazırdır yada tehlikeden uzak durmaya onu engellemeye çalısır. Buna savaş yada kaç tepkisi denir. Örneğin ormanda yürürken karşınıza aniden kocaman bir boz ayı çıkarsa vücudunuzun doğal tepkileri olası bir savaşma ya da kaçmaktır. Bu tepki çok normaldir ve çoğu zaman zarar görmemizi engeller.
TSSV'si olan insanlar kaygı, stres ve tehlikenin olmadığı durumlarda bile korku duyarlar. Travma yaratabilecek bir savaş yada kaç durumunda kalmiş çoğu kişi, bu durumdan bir şekilde etkilenir. Olaydan sonra normal hayata geri dönebilmek veya durumla baş edebilmek herkes için çok zordur. Bu durumda kalan insanların çoğu zaman ile ve aldıkları yardımlarla düzelip TSSV'yi atlatabilirler.
Ancak bu durumu atlatamayan insanlarda TSSV gelişir ve kötüleşir. Hatta bu kişiler olaydan aylar yada yıllar sonra bile aynı kaygıyı hissetmeye devam ederler. TSSV olan kişilerde bir çok belirtiler görülür. Bunlardan biri istenmeyen hatıralardır. Olayla ilgili hatıralar ve düşünceler kişiye travmayı yeniden yaşatabilir. Bu durum kişinin günlük hayatını etkiler. Kendi düşünceleri, başkalarından duydugu kelimeler ya da olayla ilişkilendirdiği objeler tarafından tetiklenebilir. Bu duruma maruz kalan insanların bir psikoloğa başvurmaları son derece önemlidir.
Birçok insan zaman zaman çeşitli konularda evham, endişe ve takıntılara kapılabilir. Ancak çoğu kez günlük yaşam içinde ortaya çıkan bu duygular ile baş edebilir ve sorunlarımızı yaşamımızı etkileme noktasına varmadan çözüme ulaştırabiliriz.
Takıntılı düşüncelerin günlük yaşamımızı etkileyecek, günlük aktivitelerimizi kısıtlayacak düzeye gelmesi durumunda takıntı adı verilen bir ruhsal hastalık akla gelmektedir. Bu hastalık insanın endişeye düşmesine sebep olur. Insanların bir çok takıntıları vardır.
Bunlar; simetri, temizlik, kendine ya da başkasına zarar verme kanısı, kapıyı kilitleyip kilitlemediği ya da ütünün fişini çekip çekmediği konusunda şüphelenmelerdir. Bunlar hepimizde vardır ancak takıntı hastası olan birisi sürekli bunları düşünür ve kendini rahatsız hisseder.
Bu nedenle hayatları normal insanlara oldukça garip gelmektedir. Sosyal çevrelerinde farklı bakışlara maruz kalırlar ancak takıntısı olan şeye karşı koyamadıkları için rahatsız olurlar. Bundan dolayı takıntı problemi kesinlikle çözülmesi gereken bir problemdir. Mutlaka bir uzmandan yardım alınması gerekir.
Stres günümüz insanının en büyük problemlerinden birisi olarak karşımıza sıklıkla çıkmaktadır. Ancak bir çoğumuzun kaçırdığı şey ise stres tüm insanlarda vardır ve var olmaya da devam edecektir. Önemli olan bizler stresi insan olmanın doğal sonucu olarak görmeliyiz. Her insan nasıl yemek yer su içer ve dinlenirse aynı şekilde stresle de karşı karşıya kalır. Bizler stresimizi önemser ve sanki yalnızca biz stres sahibiymişiz gibi davranırsak hayatımız bir çileye dönüşür.
Unutmayın insan var olduğundan itibaren stres de var olmuştur. İlk insanları düşünün; onlar da karınları acıktığında bir şeyler yemek ihtiyacı duyup avlanmaya ve yiyecek toplamaya mecburdu. Av sırasında karşılaşılabilecek tehlikeler, hayatta kalıp kalamayacağının korkusunu yaşayan o insan da belki de bizdeki stresin çok daha büyüğünü yaşıyordu. Ancak yaşadığı bu stres ona avın nasıl yapılması gerektiğini öğrenmeye itti. Yaşadığı tecrübelerden ders almayı hangi hayvanın nasıl avlanabileceğini öğretti. Yani yaşadığı stres onun itici gücü oldu ve bu stresle baş etmeyi av yapmayı öğrenerek başardı.
Günümüzde bizlerin yaşadığı stres de çok farklı değil aslında. Düşünün ki bir öğrenci sınava hazırlanırken sınavla alakalı bir çok farklı stres yaşar.
“Sınavda sorular çok zor olursa ne yaparım.”
“Cevap kağıdında kaydırma yaparsam ne olacak.”
“Üniversiteye yerleşemezsem nasıl bir hayatım olur ?”
Tüm bunlar hayatımızın belirli döneminde yaşadığımız veya yaşayacağımız stresler değil mi ? Eğer stressiz bir hayat arzu ediyorsanız maalesef öyle bir ihtimal söz konusu değil. İnsan hayatının her döneminde birbirinden farklı streslerle mücadele eder. Bizleri biz yapan da budur zaten. Stressiz bir yaşam mümkün olsaydı emin olun hayatınızın hiç bir güzel tarafı kalmazdı. Arkanıza yaslanın ve hayal edin. Hiçbir şey için stres yapmıyorsunuz. Stres yapabileceğiniz hiç bir durumla karşı karşıya gelmiyorsunuz. Hayal edebildiniz mi ? Büyük ihtimal ya hayal edememişsiniz ya da hayal ettiğiniz şey keyifli bir tatilden öteye gidememiştir. Ancak yaşadığımız dünyada sürekli bir tatil mümkün olmadığı gibi ki olsaydı da bu sefer farklı stresler çıkacaktı karşımıza, stressiz yaşamak da mümkün değildir. Stres yapmamış olsaydık üniversite sınavına yeterince çalışabilir miydik ? Stres yapmamış olsaydık karşımıza çıkan zorlukları nasıl yenebileceğimizi düşünüp, kafa yorup çözümü için çabalar mıydık ?
Unutmayın stresiniz olmasaydı siz de olmazdınız. Belki de en baştan ilk insanlar stres yapmasaydı av yapmayı öğrenmeye gerek duymayacak, çıktıkları her avda yaşamlarını yitirecekler ve insan nesli bugüne gelmeyecekti.
Stresinizden kurtulmayı bırakın onu nasıl kullanmanız gerektiğini düşünün ve buna göre yaşayın. Hayatınız için ne kadar değerli bir güç olduğunu farkedeceksiniz.
Depresyon; insanın kendisini yorgun, mutsuz, hayata dair bir umudu kalmamış, hayattan tat almayan, karamsar bir ruh halinde hissetmesidir. Her zaman keyifle yaptığı ve mutlu olduğu hiç bir şeyi yapmak istemez ve yapsa da mutlu olmazlar. Yalnız kalmak tek istekleridir. Tüm düşünceleri olumsuzluklarla örülüdür. Depresyoun bir çok sebebi olmakla birlikte en sık rastlanılan sebepleri arasında bir yakının kaybı, boşanma, ayrılık, bir kaç başarısızlık deneyimi, işsizlik, travmatik olaylar vb şeklinde sayılabilir.
Bir duygu durum bozukluğu olan depresyonun tedavisi vardır. Ancak depresyona neden olan sebeplerin kişide bıraktığı etkiye göre tedavi süresi değişkenlik gösterir. Kişiyi intihara kadar götüren bu süreç ilerlemeden en kısa zamanda bir uzmandan yardım alınmalıdır. Uygun bir tedavi ile kişi depresyondan tamamen kurtulur ve eski sağlıklı, mutlu hayatına geri döner. Bu süreç kişiden kişiye sebepler dolayısıyla değişmekle birlikte neredeyse tüm depresyon hastaları kısa bir zamanda eski hayatlarına kavuşurlar.
Bağımlılık; bağımlısı olunan maddenin kişiye zarar vermesine rağmen kullanmaya devam edilmesidir ve alışkanlıktan ötedir. Bunlardan bir kaçı tütün, alkol, kumar vb. Bağımlı kişiler yalnızca kendilerine zarar vermekle kalmaz aynı zamanda çevresindeki kişilere de zarar verir. Örneğin sigara bağımlısı sigara içerken sadece kendisi zarar görmez, onunla aynı havayı teneffüs eden kişiler de en az onun kadar zarar görürler. Bir başka örnek vermek gerekirse alkol bağımlıları aldıkları yüksek alkol sebebiyle sarhoş olur ve bir başkası için ciddi tehlikeler oluştururlar. Bu tehlike trafikte kaza olarak karşımıza çıkarken aile içinde şiddet olarak kendini gösterir.
Kişi bağımlı olmadan önce merak eder ya da kötü sosyal çevre tarafından üstü kapalı bir zorlama ile karşılaşarak maddeyi kullanmaya başlar. Bir kere kullanımdan sonra o hazzı tekrar almak ister ve aynı ortamlara girer. Söz konusu madde kullanılmaya devam edildikçe bağımlılık artırmaya başlar ilerledikçe kurtulması zorlaşır.
Bağımlılık bir süreç içinde gelişir ve tedavide de değişik aşamalardan geçilir. Bu nedenle erken tanı, yani sorun henüz başlangıç aşamasındayken tespit edilmesi, kişinin yaşamında fazla yıkım oluşturmadan müdahale edilmesi önemlidir.
Kariyer, en temel anlamıyla kişinin belli bir iş alanında yükselmesidir. Kariyer yönetimi çalışanın yetenek ve ilgi alanları kapsamında kariyer ilerteme planlamasıdır. Kariyer yönetimi çalışmaları çalışan kişinin o kurumda daha kalıcı olmasını sağlar.
Kariyer yönetiminde ilk olarak kariyer planlaması yapmalıyız. Bu kararlar bazen birey veya örğüt olarak alınan karar ile yapılır . Sonrasında ise kişilerin ne yapmak istediklerini ve hedeflerini belirtmeleri gerekir. Bunların en önemlisi kişinin işinde göstermiş olduğu performanstır. Etkileyici olması için kriterleri bulunmalıdır.
Kariyer planma sürecinde kişi veya kişiler eksik yönlerini, becerilerini ve bilgilerini değerlendirmelidir. Sonrasında ise kişilerin bir arada yükselme olanak ve şartları belirlenmelidir. Bunun yanı sıra çalışanların nasıl ve nereye gidecekleri izlenip, özellikle performans değerlendirme sonuçlarının kariyer yönetimlerinde kullanılması gerekmektedir.
Panik atak, aniden gelişen bir hastalıktır. Panik halinde çok şiddetli duygular yaşarlar. Zaman zaman birçok kişinin maruz kaldığı bir durum olan panik atak yaşamı olumsuz etkilemekle kalmaz, aynı zamanda çok ciddi fiziksel problemlere yol açar. Panik atağı olan kişi, evden çıkamaz hale gelebilir, atak gelecek korkusuyla sürekli bir korku halinde yaşar. Panik atağı olan kişi yardım almanın zor olacağı yerlere girmekten kaçınabilir, yalnız kalamaz, hep yanında birilerinin olmasını ister.
Kalp çarpıntıları, nefessiz kalma, uyuşma, karıncalanma, titreme, ter boşalması hissi ile karşı karşıya kalır. Çevrelerindeki insanlarda o sırada çok ciddi bir hastalık geçiriyor olma kaygısı oluşur. Çünkü yoğun paniğin etkisi altındadırlar ve dışardan bakıldığında kalp krizi geçirmekte olan insanlardan farkları yoktur.
Panik atağı olan insanlar zaman zaman bazı yanlış teşhis sonucu yanlış tedavilere de maruz kalabiliyorlar. O nedenle yukarıda saydığımız belirtileri gösteren kişilerin en kısa zamanda bir uzmandan yardım almaları yerinde olur.
Fobi en genel anlamı ile kişinin bir nesne, ortam veya canlıya karşı aşırı korku ve kaygı hissetme halidir. Fobisi olan insanlar korkulacak bir durum olmamasına rağmen aşırı korku hissederler. Örneğin karanlık fobisi olan kişiler, karanlığa asla giremez ve en kötü senaryolar ile kendilerini kaygılandırırlar. Bir başka örnekte ise böcek fobisi olan insanlar korktukları böceğin zararsız olduğunu bildiği halde istemsizce aşırı korku duyarlar. Hemen hemen her insanda bulunan bu korku aslında bir hastalıktır ve tedavisi de mümkündür.
Fobi olarak nitelendirdiğimiz ancak diğer fobilere kıyasla biraz daha farklı olarak görülen bir başka fobi de sosyal fobidir. Sosyal fobi kişinin kendine karşı hissettiği bir fobi olarak nitelendirilebilir. Ancak bu korku kişinin kendi benliğinden ziyade sosyal ortamlarda başkalarına karşı küçük düşeceği hissi ile oluşur. Sosyal fobisi olan insanlar kalabalık ortamlara girmekten çekinir ve her an insanların karşısında küçük düşeceğinden ve alay edileceğinden korkarlar. Bu durum kişinin nefes darlığı yaşamasına, kendini ifade edememesine ve utanmasına neden olur. Sosyal fobisi olan insanlar her türlü sosyal ortamdan kendilerini izole ederler ve gerek aile ilişkilerinde gerek iş ilişkilerinde başarısız olurlar.
Sosyal fobi insan hayatında diğer fobilere göre çok farklı sonuçlara yol açar. Bu nedenle sosyal fobisi olan insanların hiç vakit kaybetmeden uzman kişilerden yardım alması hayatlarının geri kalan kısmında kritik öneme sahiptir.
EMDR (Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme) 1987 yılında Amerikalı psikolog Francine Shapiro tarafından keşfedilen bir psikoterapi tekniğidir. Doktora teziyle uğraştığı sırada, istemli göz hareketleriyle birlikte rahatsız edici düşünceleri düşündüğünde, bu düşüncelerin yarattığı olumsuz hislerin azaldığını gören Shapiro, bu keşfinin etkinliğini araştırmak adına Travma Sonrası Stres Bozukluğu olan Vietnam gazileriyle, tecavüz ve cinsel istismar mağdurlarıyla araştırmalar yapmıştır.
Bu sistem, bizim deneyimlerimizi ve anılarımızı onlara ulaşarak en etkin şekilde işlememizi sağlar. Anılarımız, zihinde onlarla ilgili düşünceler, görüntüler, duygular ve hisler şeklinde depolanır. Öğrenme süreci, yeni bilgilerin, hafızamızda hali hazırda bulunan eski bilgilerle bağlantıya geçebilmesiyle olur. Çok olumsuz ya da travmatik bir olay yaşandığında, bu olaya bağlı oluşan olumsuz duygular, bilgi işleme sürecine müdahale etmekte ve bu işlemin yarıda kalmasına sebep olmaktadır. Böylece travmatik anının, hafızanın diğer kısımlarında tutulan diğer bilgilerle bağlantısı kopmuş olur.
Mesela bir tecavüz mağduru, yaşadığı olayın tecavüzcünün suçu olduğunu bilir, fakat bu bilgiyle, travma sonrası oluşan kendini suçlama hissi bağlantıya geçemediği için saldırının kendi suçu olduğunu düşünmeye devam eder. Bir kişi yaşadığı travmayı düşünürken, ya da bu travmatik anı benzer durumlarda ya da ortamlarda tetiklendiğinde, o olayı tekrar yaşadığını hissedebilir. Travmatik olay sırasında ortaya çıkan güçlü olumsuz fiziksel ve duygusal tepkileri sadece olay aklına geldiğinde bile gösterebilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) semptomları olan travmayla ilgili zorlayıcı ve aniden araya giren düşünceler, duygusal rahatsızlık ve kendiyle ilgili olumsuz inançlar, travmatik anının düzgün bir biçimde işlenememesinden kaynaklanmaktadır.