Otizm, yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden, sosyal etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişimde problemler, tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren, karmaşık gelişimsel bir bozukluktur. Otizm erken yaşlarda belirtileri dikkate alındığında teşhis edilebilr ve bebeklerde iyi bir tedavi süreci ile etkileri önemli oranda azaltılır.
Günümüzde her 100 çocuktan birinde olan bu hastalık bir çok ailenin düzenini bozmaktadır. Otizm çocukların farklı özellikleri olduğu için her çocuğun tedavisi ve eğitimi farklı ilerlemektedir. Bu tedavi 1-2 saatlik degil 24 saat içerisinde yani yaşam boyunca sürmesi gerekmektedir. Tabiki bu konuda ailenin eğitime katılımı önemli bir konudur. Çocuğun sürekli ve yoğun eğitim alması uygundur. Çevresindeki insaların ona destek çıkması, onun güvenini kazanıp onlardan farkı olmadığını göstermiş olur ve eğitim süreci daha hızlı ilerler.
Çocugun anne veya babadan ayrı kalma korkusu okul reddini tetikler. Çocuk birden bire bir gün okula gitmek istemez; zorlamalar karşısında korku duyar, panik içine girer, midesi bulanır, kusar, ağlar, gitmemekte direnir. Bazıları zorlamalara dayanamayıp yola çıkar, yarı yoldan döner ve sınıftan çıkar eve gelir. Ön belirtiler günlerce sürebilir. Çocuk neşesizdir, uykuya dalmakta güçlük çeker. İştahı kesilir, ödevlere karşı ilgisi azalır.
Başı, karnı ağrır, midesi bulanır. Bir gün okula gitmeyeceğini bildirir. Neden olarak öğretmenden korktuğunu ya da arkadaşının kendisini rahatsız ettiğini söyleyebilir. Çoğu zaman evde rahattırlar. Şiddetli olaylarda evde de huzursuz olabilirler. Aile bireyini bir yere bırakmaz, peşinden dolaşırlar.
Okula gitmediğinden dolayı çocuğu suçlamaktan kaçınılmalıdır.Bunun için okulda işbirliği sağlanmalıdır. Bir yandan da çocuğun bireysel tedavisi, davranış ve oyun tedavisi ile sürdürülür. Yaş ne kadar küçükse tedaviye yanıt o kadar iyidir ve kısa sürede çocuk okula döner. Bu konuda ebeveynin çocuga çok destek vermesi gerekir.
Çocuklarda konuşma bozukluğu bir çocuğun sözel iletişimde zorluk çekmesine neden olan herhangi bir belirtidir. Bu belirtilerin bir çok sebebi olmakla birlikte en sık rastlanan sebep bir travma veya ruhsal bir bunalım yaşamış olma ihtimalidir. Bu yüzden kendini ifade edemeyebilir. Daha başka sorunlar ise beyin veya yüz kasları ile ilgilidir. Bol bol kitap okuyarak kelime dağarcığını genişletebilir.
Eğer sorun bunlarla bitmiyorsa daha başka sorunları varsa bu durum başka bir hastalığa işarettir. O zaman hemen uzman bir psikolog ile görüşülmesinde fayda vardır. Yaş ilerledikçe tedaviye sonuç vermemeye başlar. Eğer böyle sıkıntılar çekiyorsanız geçikmeden uzman bir psikoloğa başvurmanız son derece önemlidir.
İçinde bulunduğumuz teknoloji çağı hem hayatımızı kolaylaştırıyor hem de yeni sıkıntıları beraberinde getiriyor. Yetişkinlerin uzun saatler meşgul olduğu cep telefonu, tablet, televizyon, elektronik oyunlar çağımızın kaçınılmaz zorunlulukları gibi gözükse de sadece yetişkinler için değil çocuklar için de yarattığı bağımlılıkla birlikte sakıncalar doğuruyor.
Teknolojik aletlerin bağımlılık yapıcı etkileri oldukça olumsuz ve yarattığı bağımlılık çok güçlü. ‘Teknolojik bağımlılık’ denilen tanımlamada çocuk gittikçe daha çok zamanı söz konusu teknolojik aletlerle geçiriyor. Toplumsal yaşamdan kaçma, içe kapanıklık, bu aletleri kullanması anne ve babası tarafından engellendiğinde aşırı tepkiler verme gibi belirtiler psikolojik travmanın yarattığı etkiler arasında sayılabiliyor. Bu grup çocuklarda depresyon, otizm, dikkat eksikliği ve bipolar bozukluk daha fazla görülebiliyor.
Bu tür teknolojik bağımlılıklar kendini televizyon bağımlılığı, bilgisayar, tablet, telefon bağımlılığının yanı sıra oyun bağımlılığına da yol açıyor. Belki de en çarıpıcı kısmı oyun bağımlılığı türüdür. Çünkü çocuklar oyunlar ile şiddete alıştırılmakta, olağanüstü şeyleri normalleştirmektedir. Bu yönüyle teknoloji bağımlılığı özelllikle de oyun bağımlılığı çocuklar üzerinde oldukça yıkıcı etkiler bırakmaktadır. Ancak çocuğu oyunlardan tamamı ile uzak tutmak da doğru değildir. Çocuk yapısı gereği oyun oynamak ister.
Bizler çocuklarımızı oyun oynamayı yasaklamak yerine oynadıkları oyunları gözlemlemeli ve doğru oyunları oynamasını sağlamalıyız. Bu yaklaşım hem bizler için hem de çocuklar için çok daha doğru ve olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite birbirleri ile karıştırılan konulardan biridir. Anne ve babaların çoğu en küçük bir yaramazlıklarında veya ilgisini çekmeyen konuları öğrenmeye çalıştıklarında çocuklarını hiperaktif ve dikkat eksikliği var diyerek yanlış bir değerlendirmeye maruz bırakmaktadırlar.
Anne ve babaların en büyük yanlışlarından biri olan bu durum çocuğun ruhsal gelişimini oldukça etkilemektedir. Küçük yaştan itibaren dikkat eksikliği olmayan bir çocuğu sende dikkat etkikliği var diyerek nitelendirmek çocuğun zaman içerinde kendisini bu şekilde görmesine neden olur. Aslında hiç bir problemi olmayan bir çocuk hayatı boyunca dikkat eksikliği olduğunu zanneder ve hayatını buna göre şekillendirir.
Bu gibi durumları yaşamamak ve çocuklarımıza bu durumu yaşatmamak için çok dikkatli olmamız gerekir. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği birbirinden farklı şeyler olduğu gibi bunların teşhisini uzmanlarımıza bırakmalı ve çocuklarımız için en iyisini dilemeliyiz.
Sınav kaygısı hemen hemen hepimizin yaşadığı olağan bir durumdur. Çocuklarımızın yaşadığı bu sıkıntılarda onların yanında olmak ve onları daha çok strese sokacak, kaygılarını arttıracak söz ve davranışlardan kaçınılması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki girecekleri sınav hayatlarında ilk ve son sınavları değildir. Hayatları boyunca bir çok sınava girecek ve bir çok şey için mücadele etmeleri gerekecektir.
Bu mücadelelerinde anne babalar onların yanında olmalı ve sonuç ne olursa olsun yanlarında olacaklarını göstermeleri gerekmektedir. Çocuklarının bu kaygılarını en aza indirmelerine fayda sağlayacak telkinlerde bulunmaları çok önemli ancak yeterli değildir. Söylediklerimizi davranışlarımıza yansıtmalı ve bunu onlara göstermeliyiz.
Sınav kaygısını yenmenin en büyük yolu anne babaların çocuklarına gösterdiği sevgiyi hissetmeleridir. Elbette ki sınavlarında başarılı olmaları için çalışmak zorundalar ancak her fırsatta yeterince çalışmadığını ima etmek, arkadaşlarıyla geçirdiği bir kaç saati başlarına kalkmak onların kendilerini suçlu,başarısız ve sorumsuz hissetmelerine neden olur. Bunları yaptıktan sonra sizlerin söyleyeceği telkinlerin hiç bir anlamı kalmaz.
Çiftlerin boşanması da tıpkı evlilik gibi normal karşılanması gereken bir durumdur. İnsanlar hayatlarının belirli dönemlerinde başka bir insanla yaşamlarını birleştirirler. Ancak bu ortak yaşam her zaman istenildiği veya hayal edildiği gibi gitmeyebilir. Zaten tüm hayal edilenlerin gerçekleştiği gibi bir durum evlilikte kolay rastlanabilecek bir şey değildir. İnsanlar tümüyle kendi isteklerini dayatmaya kalktıklarında evlilik ve birlikte yaşama durumu ciddi zararlar alır. Çünkü evlilik tek bir kişinin istek ve arzularından arınmış, karı ve kocanın ortak istekleri doğrultusunda devam edegelen bir süreçtir. Artık çiftler iki kişilik düşünür, iki kişilik ister ve birbirleri için yaşarlar.
Ancak bu süreç her zaman istenildiği gibi gitmeyebilir. İnsanlar birbirleri ile anlaşamayabilir, birbirlerinden çok farklı şeyler bekliyorlar olabilir. Bu durumda resmiyette evlilik olan şey gerçekte işkenceye dönüşmeye başlar. Çiftler karşılıklı hiç bir şey paylaşamadığında ve birbirlerine olan saygı ve sevgilerini yitirdiklerinde evlilik de biter.
Çocuk sahibi yetişkinler için ise durum çok daha farklıdır. Çocukların velayeti, çocuğa nasıl söylenileceği, çocuğun psikolojisi düşünüldüğünde bu hiç de kolay bir durum değildir. Ancak bu durumla yüzleşmek gerekiyorsa ve evliliğin devam etmesi gibi bir ihtimal kalmamışsa bu durumda yapılacak olan şey bellidir.
Çocuğun geleceği, psikolojisi, yaşayacağı süreç düşünüldüğünde bu oldukça hayati öneme sahip bir konudur. Mutlaka uzmanlardan yardım alınmalı gerekirse uzman kontrolünde çocuğa açıklanmalıdır. Yalnızca açıklamakla yetinmeyerek boşanma sonrası için de uzman desteği kesilmemeli ve çocuğun bu süreci olabildiğince kolay atlatması için çaba gösterilmelidir.
Eşler çocuk sahibi olduktan sonra boşansalar bile artık hayatları çocuk paydasında kesişmek zorundadır. Çocukları için hiç bir zaman irtibatı koparmamaları ve sürekli karşılıklı fikir alışverişinde bulunmaları son derece önemlidir. Çocuğun kendini boşanmış ailenin çocuğu olarak hissitmemesi için ellerinden geldiğince çaba sarfetmeleri gerekmektedir.
Büyüme sürecinde duygusal zihinsel ya da davranışsal sorunlar yaşayan çocuk ve ergenlerle ilgilenen bir hizmettir. Bu hizmette söz konusu sorunların altında yatan psikolojik rahatsızlıklara odaklanılır. Süreçte, ebeveynlerle de işbirliği yapılır ve düzenli görüşmeler yoluyla ebeveynlerine yardımcı olunur.
Çocukluk ve ergenlik dönemi bedensel zihinsel duygusal sosyal gelişimin hızla devam ettiği dönemlerdir. Çocukluk ve ergenlik döneminde ortaya çıkan sorunlara hemen müdahale edilmesi çocuğun ergenin gelişim sürecinde sorunlara neden olabilir. Bu dönemlerde oluşması beklenen sağlıklı duygusal ve davranışsal değişimlerin farkında olmak, ortaya çıkacak sorunların fark edilip, çözüm amaçlı harekete geçilmesi çok önemlidir. Bu sorunların sebebi kardeş kıskancılığı, okul korkusu, ebeveyin kaybı gibi sebeplerden olabilir. Bir yetişkin bazen çocuklara söz geçiremez bu yüzden bu konuda uzman olan kişi veya kişiler gereklidir. Çocuk danışmanlığında aile büyük bir rol alır ve terapi sırasında onlardan da yardım alınır.
Çocuklukta tohumları atılan pek çok olumsuz ebeveyn tutumlarının telafisinde ergenlik dönemi, önemli bir fırsattır. Bu dönemde eskiden oluşan kendilik parçalanır ve yeniden yapılanmaya çalışır. Bu dönemde alınacak uzman desteği bireyin sağlıklı, mutlu ve başarılı bir yetişkinlik dönemi yaşamasına olanak sağlar. Yapılan danışmanlık ve psikoterapilerde en hızlı değişimin görüldüğü dönemdir. Bir sorun uzun süre çözülemediğinde çocuğun/ergenin tüm gelişim alanları bu sorundan olumsuz bir şekilde etkilenir ve diğer gelişim alanlarında da farklı sorunlar oluşur. Sorunlar büyümeden yapılabilecek erken müdahale hem çözüm sürecinin kısalmasında hem de başka sorunların oluşumunun önlenmesinde belirleyici rol oynar.